Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

yere bakmak

  • 1 niederschlagen

    nakavt etmek
    yere bakmak
    yere sermek
    önüne bakmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > niederschlagen

  • 2 air

    I
    n m
    1 hava [ha'va]
    a yukarıya
    b dağıtmak
    c boş yere
    3 en plein air açık havada
    II
    n m
    hava [ha'va]
    avoir l'air benzemek

    Elle a l'air gentille. — İyi bir kıza benziyor.

    n m
    mus arya

    Dictionnaire Français-Turc > air

  • 3 глаз

    göz
    * * *
    м, врз

    ве́рный глаз — şaşmaz göz

    у него́ плохи́е глаза́ — gözleri bozuk

    отвести́ глаза́ (в сто́рону) — gözünü ayırmak

    ••

    в мои́х глаза́х он ничто́ — gözümde bir hiçtir

    за глаза́ хва́тит / доста́точно — yeter de artar

    за глаз а́ (хвалить, говорить и т. п.)arkasından

    на глаз э́та кварти́ра мне ка́жется бо́льше — gözüme bu daire daha genişmiş gibi geliyor

    ра́ди прекра́сных / краси́вых глаз — kara gözleri / kaşları için

    с глазу на́ гла́з — baş başa

    дурно́й глаз — kem göz / nazar

    с закры́тыми глаза́ми — gözü kapalı

    с каки́ми глазами ты там пока́жешься? — oraya ne yüzle geleceksin?

    с пья́ных глаз — прост. sarhoş haliyle, tütsülü başıyla

    где бы́ли твои́ глаза́? — senin gözün neredeydi?

    гла́зом не моргну́в — gözünü kırpmadan

    и гла́зом моргну́ть не успе́ешь — göz kapayıp açıncaya kadar, göz açıp kapamadan

    мне сты́дно смотре́ть ему́ в глаза́ — yüzüne bakmaktan utanıyorum

    у меня́ в глазах двои́тся — çift görüyorum

    я его́ (и) в глаза́ не ви́дел — yüzünü bile görmedim

    у неё глаза́ на мо́кром ме́сте — gözü suludur

    не ве́рить свои́м глаза́м — gözlerine inanamamak

    бере́чь пу́ще гла́за — gözü gibi sakınmak

    броса́ться / лезть в глаза́ — göze çarpmak

    бить в глаза́ — göze batmak

    хоть глаз вы́коли — zifiri karanlık

    встать пе́ред глаза́ми — gözlerinin önüne gelmek

    закрыва́ть глаза́ на что-л.bir şeye göz yummak

    опусти́ть / поту́пить глаза́ — gözlerini (yere) indirmek

    отводи́ть / пря́тать глаза́ — gözlerini kaçırmak

    откры́ть кому-л. глаз а́ на что-л.birinin bir şeye gözünü açmak

    наско́лько хвата́ет / хвата́ло глаз — gözün alabildiğine

    попа́сться кому-л. на глаза́ — birinin gözüne ilişmek

    не попада́йся ему́ на глаза́! — gözüne görünme!

    поеда́ть глаза́ми — gözle yemek

    пробежа́ть глаза́ми — gözden geçirivermek

    прогляде́ть / просмотре́ть / вы́смотреть все глаза́ — gözleri yollarda kalmak

    ре́зать глаз / глаза́ — göze batmak

    сказа́ть пря́мо в глаза́ — yüzüne karşı söylemek

    скры́ться из глаз — gözden kaybolmak

    смотре́ть / гляде́ть сме́рти (пря́мо) в глаза́ — ölümle yüz yüze gelmek

    смотре́ть больши́ми глаза́ми на кого-что-л.hayret hayret bakmak

    он смотре́л во все глаза́ — göz kesilmiş bakıyordu

    уви́деть свои́ми (со́бственными) глаза́ми — (kendi) gözüyle görmek

    не спуска́ть глаз с кого-чего-л. — birinden, bir şeyden gözünü ayırmamak; birini, bir şeyi göz hapsine almak ( не выпускать из виду)

    стоя́ть пе́ред глаза́ми — gözlerinin önünden gitmemek

    с глаз доло́й - из се́рдца вон — gözden ırak olan gönülden de ırak olur погов.

    в чужо́м глазу́ сучо́к ви́дит, (а) в своём - бревна́ не замеча́ет — kendi gözündeki merteği görmez de elin gözündeki çöpü görür посл.

    Русско-турецкий словарь > глаз

  • 4 гроб

    tabut
    * * *
    м
    ••

    до гроба — ta mezarının başına kadar; ömrü oldukça

    стоя́ть одно́й ного́й в гробу́ — bir ayağı çukurda olmak

    в гроб гляде́ть — yere / toprağa bakmak

    встань он (сейча́с) из гроба... — mezardan kalksa...

    Русско-турецкий словарь > гроб

  • 5 zu

    zu [tsu:]
    1) ( Richtung, Lage, Verhältnis) -de;
    \zu Hause evde;
    das Museum \zu Speyer Speyer Müzesi;
    Herzog \zu X X arşidükü;
    \zu beiden Seiten iki tarafta [o yanda];
    \zu seiner Rechten sağ tarafında;
    sie kommt \zu mir o bana geliyor;
    er geht \zum Bahnhof/\zur Post istasyona/postaneye gidiyor;
    es fiel \zu Boden yere düştü;
    \zu jdm hinsehen birine bakmak;
    das Zimmer liegt \zur Straße hin oda sokağa bakıyor
    2) (hin\zu, da\zu)
    er setzte sich \zu den anderen ötekilerin yanına oturdu;
    nehmen Sie Wein \zum Essen? yemeğin yanında şarap alır mısınız?
    3) ( zeitlich)
    \zu jener Zeit o zamanlar;
    ich kündige \zum 1. Mai 1 Mayıs'ta istifa ediyorum;
    \zu Anfang başta;
    \zu Ostern/Weihnachten Paskalya'da/Noel'de;
    \zum ersten Mal ilk defa olarak;
    \zu Mittag/Abend essen öğle/akşam yemeği yemek
    \zum Teil kısmen;
    in Kisten \zu (je) hundert Stück yüzerlik kasalarda;
    \zum halben Preis yarı fiyatına;
    das Kilo \zu drei Euro kilosu üç eurodan
    \zu Recht haklı olarak;
    \zu Fuß yayan
    6) ( Zweck, Ziel)
    \zum Glück şansa;
    \zu allem Unglück bütün şanssızlıkların üstüne;
    ein Stift \zum Schreiben yazmak için bir kalem;
    \zur Unterhaltung eğlence için;
    es ist \zum Weinen ağlanacak durum;
    etwas \zum Essen/Lesen mitnehmen yanına yiyecek/okuyacak bir şey almak;
    kommst du \zum Frühstück/Abendessen? kahvaltıya/akşam yemeğine geliyor musun?;
    jdm \zum Geburtstag gratulieren birinin yaş gününü kutlamak
    die Chancen stehen eins \zu zehn bire on şans var;
    eins \zu null für Galatasaray Galatasaray için bir sıfır
    8) ( in Bezug auf) ile ilgili olarak, hakkında, üzerine;
    \zu dieser Frage möchte ich Folgendes sagen:... bu sorun hakkında [o ile ilgili olarak] şunu söylemek isterim:...
    das Wasser wurde \zu Eis sudan buz oldu
    II adv
    1) ( allzu) pek, fazla(sıyla);
    \zu sehr pek çok, çok fazla;
    \zu viel gereğinden [o yeterinden] fazla; ( übertrieben) aşırı;
    \zu schnell aşırı hızla
    2) ( Richtung) -e doğru;
    nach Süden \zu güneye doğru
    3) ( fam) ( geschlossen) kapalı;
    \zu sein ( geschlossen, verschlossen) kapalı olmak; ( betrunken) dut gibi olmak, sarhoş olmak
    4) ( zeitlich)
    ab und \zu arada sırada;
    von Zeit \zu Zeit zaman zaman
    es ist schön, neue Leute kennen \zu lernen yeni insanlar tanımak güzel oluyor;
    es ist leicht \zu finden onu bulmak kolaydır
    die \zu erledigende Arbeit bitirilmesi gereken iş

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zu

См. также в других словарях:

  • yere bakmak — ihtiyarların ölümü yakın olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gözünü (veya gözlerini) (bir şeye) dikmek — dikkatle bakmak, gözünü ayırmadan bir yere veya bir kimseye bakmak O sert bir tavır alıyor, gözlerini Ali Rıza Bey in gözlerine dikerek adamcağızı büsbütün şaşırtıyordu. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baygın — sf. 1) Bayılmış, kendinden geçmiş İki tarafına sarhoş sarhoş sallanan sandalda balıkçıyı baygın buldu. S. F. Abasıyanık 2) Süzgün Baygın bakış. 3) Gönül vermiş 4) İnsanı kendinden geçirir gibi olan Bahçe kapısına varmadan daha / Baygın kokusu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çivilemek — i, e 1) Bir şeyi bir yere çivi ile tutturmak, mıhlamak 2) Aynı noktaya sürekli olarak bakmak Duvara sırtını verip çömeldi. Gözünü hamamcının geleceği yola çiviledi. A. Sayar 3) i, mec. Vurmak, öldürmek 4) e, mec. Olduğu yerde hareketsiz bırakmak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taramak — i 1) Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu. Y. Kemal 2) Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüksek — sf., ği 1) Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan ... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı. Ö. Seyfettin 2) Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. H. Taner 3) Güçlü,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»